Yetenek Yönetiminde Beklenti Yönetimi üzerine

Yetenek Yönetiminde Beklenti Yönetimi üzerine…


Bu işin formulü olsa sanırım böyle olurdu :) ama iş insan olunca pek formül filan çalışmıyor.

Beklentiler= (Deneyim+Yetenek+Hayaller) X (Vaadedilenler)

Mutluluk= Gerçekler / Beklentiler


Karşımızdaki insanların beklentilerini yönetmek gerçekten zor zanaat. Adım attığımız her işte beklentileri iyi yönetmezsek başımızı öreceği çorap “o işi hiç hayal etmemiş olsaydım’a” kadar götürür insanı. Tamamıyla iyi niyetle başlayan hayaller sona doğru birer kabusa dönüşebiliyor. Fakat eninde sonunda bu işi zor hale getiren yine bizleriz. Niyetimizi açıkça ilan etmediğimiz sürece ilerleyen aşamalarda bolca başa sarmalar, iyi niyetimizi anlatmak için çabalamalar, atılan geri adımlar, verilen tavizler, karın ağrıları ve daha niceleri bizleri bekliyor olacak.

İş yaşamına bakacak olursak bu kadar önemli olan bir şey neden geri planda kalıyor? Neden son adım olarak ele alınıyor ya da göz ardı ediliyor? Tüm süreçler tasarlanıyor, planlamalar yapılıyor. Ancak projeler hayata geçtikten sonra beklentiler yönetilmeye başlanıyor. Şansımız yaver giderse paçayı kurtarıyoruz. Ya yaver gitmezse?

İnsan Kaynaklarında durum biraz daha elzem.  İşin göbeğinde zaten insan olan ve beklentilerin kimi zaman bulutlara ulaştığı bu dünyada sorumluluğun nerdeyse %90’ı beklentileri yönetmek üzerine. Hatta kişilerde daha beklentiler oluşmadan onlar için neyin doğru olacağını hissedip ulvi bir görevi icra etmek gerekiyor. O zaman usta İK’cı oluyorsunuz, o zaman sizi gören gözler ışıldamaya başlıyor. İşte bu sebepten İK dünyasında yapılan işleri bir sanat olarak görüyorum. Bütün süreçler tasarlanır, içine teknolojiler adapte edilir, en güzel sunumlar yapılır. Bunlar az ya da çok herkesin ulaşabileceği araçlar. Aynı bir ressam gibi… ressam tuvalin iyisine, boyaların canlısına, fırçaların yumuşağına ulaşmakta ne kadar zorluk yaşıyorsa, iş dünyasındaki araçlar için de zorluklar o kadardır ancak. Biraz bütçe, biraz zaman, biraz yaratıcılıkla bu araçların hepsi bir şekilde elde edilebilir. Fakat araçlar ancak ustanın elinde parlamaya başlıyor, ustanın elinde çizilen bir hayal kendisine uzun süre baktırıyor. O çizilen hayal ustanın ağzından dinlendiğinde ilham veriyor.

İK’da beklentilerin yönetimi ise ayrı bir sanatkarlığa ihtiyaç duyuyor. Hele ki Yetenek Yönetimi’nde bu ihtiyaç olmaktan da öteye geçiyor. Bu aşamada biraz empati yapmakta fayda var. Düşünün hele, yıllarca beklemişsiniz, hedeflerin üzerinde performans skorları almışsınız, yöneticilerinizden övgüler duymuşsunuz ve artık kartviziti değiştirme zamanı gelmiş. Daha kaliteli bir kağıda basılmış, kabartmalı, capcanlı renkli, karşıdaki kişiye verince “hımmm” içsesi ile birlikte baş sallayarak onay verme hareketini kombinleyen kartvizitten bahsediyorum. Şimdi gel hadi bu kartviziti cüzdanına koymaya ramak kalmış kişinin hayallerini ve beklentilerini tahayyül et. Duygularının yollarında ilerle. Bütün o hayallerin varmak istediği yere son hızla hareket ettiği duygu otoyolları. Motorun bozulmasına, lastik patlamasına, yanlış trafik işaretine, hatalı basılan haritaya, bozuk navigasyon uygulamasına ve daha nice yol üstünde karşılaşılacak hataya bir kuruşluk tahammülü olmayan duygular ve hayaller!

Hazır mısınız bu beklentileri yönetmeye?

Eminim hepimiz zaman zaman Yetenek Yönetiminde benzer hatalar yaptık. Neler yaptık; Yetenek havuzunun bir havuç olarak kullanılmasına izin verdik, aslında hazır olmayan kişilere yöneticisinin ricası ile “bu seferlik tamam” dedik, “aman sert geri bildirim vermeyin, yoksa kaybederiz” dedik veya yöneticilerin böyle söylemesine izin verdik, yetenek havuzundayım diye şımarılmasına göz yumduk çünkü havuzdan çıkış kriterleri belirlemedik, hatta bu havuzun giriş kriterlerini bile tam olarak belirmedik veya belirlediklerimizi arkasında durarak uygulayamadık. Bu liste uzarda gider böyle… Sonuçta nelerle karşılaştık;

- Şişmiş, dolmuş taşmış yetenek listeleri
- Fazla fazla yapılan assessment ve eğitim maliyetleri
- Ardı arkası kesilmeyen “ne zaman atanacağım?” soruları
- Egosu yapay şişirilmiş yetenekler
- Üst yönetime beklediği cevabı veremeyen verimlilik sunumları
- Siz ve ekibinizin zihinlerinde ekilen “Keşke hiç yapmasaydık” tohumları
- Sil baştan mı başlasak soruları
- Sil baştan başlasak içerdeki insanlara nasıl anlatırız karın ağrısı
- Karın ağrısına bağlı olarak kaçamak ve kıvırmalı cevaplar vermeye başlamak
- Verdiğiniz yanar döner cevaplardan usanarak şikayetini sesli biçimde dile getiren çalışanlar ve buna bağlı olarak karın ağrınızda bölgesel değişiklikler :)

Bu ağrıların ilacı ise basit. Hatta daha ağrı başlamadan sistemin düzgün çalışmasını sağlayabilirsiniz. Tek yapmanız gereken İK sanatında İletişim Ustalığı’nı hayata geçirmek. Nedir bunlar;

Dürüstlük: Neyi, niçin yaptığınızı tüm dürüstlüğünüzle açıklayın, açıklanması için destekleyin. Çıkın tüm adayların karşısına, tüm içtenliğinizle sizin sesinizden dinlesinler kurumun hayallerini. Hesap verebilir olmanın tek yolu dürüstlükten geçer. Bir gün hesap vermeniz istendiğinde açarsınız defteri, gösteririsiniz neler söylediğinizi.

Şeffaflık: Dürüstlük ile doğrudan bağlantılıdır. Tüm insanların gerçekleri görebilmesi için tüm bilgiyi açık seçik yönetin. Giriş kriterlerini anlatın, ne yaparlarsa kalacaklarını, ne yaparlarsa gideceklerini söyleyin.  Bırakın ilk başta kral çıplak olsun. Bu sayede ona nasıl bir elbise giydireceğinize hep birlikte karar verirsiniz.

Bütünlük: Kurduğunuz sistem bir saat ise tüm mekanizmalar birbiriyle bütünlük içerisinde çalışsın. Her zaman vakti, zamanı doğru göstersin. Ancak o zaman güvenilir bir danışman olursunuz. Ancak o zaman verimliliğinizi kanıtlayabilirsiniz.

Hesap verebilirlik: Aldığınız kararların arkasında durun. Sadece kendi kararlarınızın değil kurumunuzun aldığı kararların da sorumluluğunu alın.

Tutarlılık: Başta söylediğinizle sonda söylediğiniz bir olsun. Koyduğunuz kuralları ayrısız gayrısız uygulayın. “Adamına göre davranma” en büyük düşmanınız olsun. Kuralları anayasa gibi uygulayın.

Saygı: Herkesin en az sizin kadar değerli olduğunu hissedin. Hissetmek asla yetmez, hissettirin. Ekibinizin bunu yaşatması için değerli olma duygusunu ilk olarak onlara aşılayarak başlayın. Saygı bulaşıcıdır. Kısa zamanda sonuçlarınız göreceksiniz.

Hatasız Kul Olmaz Felsefesi: Hatalarınızı kabul edin. Hatalarınızdan ders çıkartın. Başka söze gerek yok. Saat bozulmuş ise içini açın tamir edin, tekrar kurun, ayarlayın, doğru çalıştığından emin olmak için her bir tik sesini dinlemeye devam edin.

Uzun lafın kısası; yetenek havalarınızı boşuna şişirmeyin, faturalarınızı kabartmayın, beklentilerin balon olmasına izin vermeyin. Sonra karın ağrısı çeken siz olursunuz.

Sevgiler,

Aydın Mutlu

 

Kategori: Genel, Tarih: 5 Şubat, 2018